4 Ağustos 2008 Pazartesi

KADIN SPORCULARDAN MEDYAYA…

“MEDYADA CİNSEL KİMLİĞİMİZLE DEĞİL BAŞARILARIMIZLA YER ALALIM.”



Spor, çağımız kitle toplumlarının en göz alıcı sosyal olgularından birisidir. Yaşamın dinamik öğelerini içinde barındırıyor olması, dünyadaki farklı (toplumsal) sınıf, (toplumsal) cinsiyet, etnik, dilsel ve dinsel kökene mensup insanları bir araya getirip kaynaştırabilme potansiyeline sahip olması ve belirli kurallar çerçevesinde işleyen sosyal bir olay olması, kitle iletişim araçlarının dikkatini spor olgusu üzerine yoğunlaştırmasına neden olmuştur. Medyada, özellikle günlük gazetelerde sporun yer alışı da giderek artmaktadır. Bir çok gazete, spor sayfalarının yanı sıra sadece spor haberlerinin yer aldığı spor ekleri de yayınlamaya başlamıştır.

Bilindiği gibi gazeteler kamuoyu oluşturmada büyük bir araçtır. Özellikle spor sayfaları bir çok insan için büyük önem teşkil etmektedir. Çoğu insan gazeteleri okumaya spor sayfalarından başlamaktadır. Sporun bu şekilde popülerleşmesinin yanında, günlük gazetelerde yer alan kadınların yer aldığı spor haberlerinin oranı ve sunuş biçimi de bizi ilgilendiren en önemli konulardan biridir. Özellikle bu haberlerde cinsiyetçi temsillere yol açan bir çok söylem göze çarpmaktadır.

Toplumsal cinsiyet; kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan ziyade, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır. Toplumsal cinsiyet kavramı ile ilişkili bir diğer kavram ise, ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’dir. Toplumsal cinsiyette eşitlik; fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve kullanımında hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık olmaması / yapılmamasıdır. Örneğin; kadınların erkeğe uygun görülen spor branşlarından uzun bir süre uzak tutulmaları (futbol, güreş, boks, halter) kadın sporcuların kendileri ile aynı düzeyde olan erkek sporculardan daha az ücret almaları, kadınların yer aldığı spor branşlarına ya da kadın takımlarına daha az bütçe ayrılması gibi…

Toplumsal cinsiyet ve spor alanında yapmış olduğu akademik araştırmalarıyla tanınan Ann Hall’a göre; toplumsal cinsiyet kavramı sporun toplumsal analiziyle ilgili yapılan çalışmalarda yer alması gereken toplumsal -kültürel - tarihsel bir kavramdır. Özellikle yarışma sporları, erkeklik ve kadınlıkla ilgili çok kuvvetli mesajlar taşımakta ve spor geleneksel olarak erkeksi cinsiyet rolü özellikleri gerektiren bir erkek etkinliği olarak görülmektedir. Türkiye’de sporun toplumsal cinsiyet analizine ve kadının spordaki yerine ilişkin pek fazla veri bulunmaması da, toplumsal cinsiyet çalışmalarının yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Canan Koca ve benim yaptığım bilimsel bir araştırma sonucunda; günlük gazetelerde, kadınların yer aldığı spor haberlerini diğer spor haberlerine oranladığımızda, bu oran %10’un altında olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca kadın sporcuların yer aldığı spor haberlerinin %20’sinde belirgin olarak toplumsal cinsiyet ifadelerine yer verilmiştir. Bu haberlerde anne, babaanne, eş ve ev kadını gibi toplumsal cinsiyet rolleri kullanılmıştır. Örneğin; Zaman Gazetesi’nde yer alan “Formula’ya kadın eli değdi” ifadesi de bunu açıkça gözler önüne sermektedir. Zaten az yer verilen kadınların yer aldığı spor haberlerinde ilgili performansa ya da genel performansa yönelik vurguların yapılması gerekirken, kadınların sporculuk yanları değil, daha çok diğer rolleri ön plana çıkmaktadır. Görsel metinlere baktığımızda ise; daha çok kadın sporcuların estetik yanları, performans pozları değil de gündelik yaşamdan alınan fotoğrafları ya da müsabakalar sırasında ellerinde olmadan verdikleri cinsellik içeren pozları yer almaktadır.

Çalışmanın sonucunda da meşrulaştırılan bir gerçek, medyada kurulan kadın kimliklerinin giderek artan bir biçimde erkek egemen söylemlerce tanımlanan bir cinsellikle örtüşmesidir. Bu söylem ana hatlarıyla kadını, pasif, kolayca el konulabilir, hükmedilir, parçalarına ayrılıp çeşitli amaçlar için kullanılabilir cinsel nesneye dönüştürür. Saktanber’in de belirttiği gibi; kadınlar medyanın çeşitli alanlarında kendilerini seyrederlerken, bir yandan da onlardan talep edilen ‘ideal’ kadının ne olduğu gösterilir ve onlara “kendini benim sevdiğim gibi sev”, “benim sevdiğim gibi ol” mesajı verilir. Ticari kanalların gelişmesiyle birlikte ise kadınların olumsuz temsili, özellikle de cinsel nesne olarak daha da artmış durumda. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın hemen her ülkesinde, kadınların medyada olumsuz temsili, aşağılanması, ikincilleştirilmesi bir sorun alanı olarak görülüyor.



Toplumsal cinsiyet vurgusunun yapıldığı görsel ve yazılı metinlere, günlük gazetelerde yer verilmesinin sebeplerine bakacak olursak; medyanın erkek tarafından denetimi, medya kurumlarında yeterince kadının çalışmaması, çalışanların da üst konuma getirilmeyerek alt pozisyonlarda ve sorumluluğun ve iktidara katılımın daha az olduğu işlerde çalışmaları olabilir. Toplumsal cinsiyet vurgularının yer almasının bir sebebi de; hakim yani ataerkil yapıdır. Medya özelinde çalışanların çoğunun erkek olmasının etkisiyle, medyada cinsiyetçi temsil artmıştır. Bunun önüne geçebilmek için de medyada özellikle spor alanında çalışanların bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi bir zorunluluk halini almıştır.

www.as-medya.net

26 Temmuz 2008 Cumartesi

Yüzyılın en rahatlatıcı sporu okçuluk

Okçuluk, 1920'li yıllarda Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ) bünyesinde faaliyetlerini kısıtlı imkânlarla yürütmeye çalıştı. Cumhuriyet dönemiyle birlikte eski Türk okçularının ailelerinden 3 - 5 kişi, aralarına gençleri de alarak İstanbul'da bu geleneksel ata sporumuzu devam ettirdiler. Türk okçuluk tarihinin önemli isimlerinin torunları, bu spora yakın ilgi duyanlarla birlikte 1937 yılında İstanbul da Ok Spor Kurumu'nu kurdu. Atatürk'ün talimatı üzerine okçuluğu canlandırmak amacı ile kurulan bu kurum Atatürk'ün ölümünden sonra himayesiz kalarak dağıldı.

Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü kurulduktan sonra da okçuluk adından fazla söz ettiremedi.1953 yılında Fazıl Özok'un girişimleri sonucu çalışmalar yoğunluk kazandı. Okçuluk, Atıcılık Federasyonu'na bağlı olarak uzun süre bu çatı altında Fazıl Özok yönetiminde kaldı. 08 Mayıs 1961 tarihinde ise Atıcılık Federasyonundan ayrılarak bağımsız bir federasyon olan Okçuluk Federasyonu'nun başına Fazıl Özok getirildi.

Türkiye Okçuluk Federasyonu 1955 yılında Uluslar Arası Okçuluk Federasyonuna (FİTİ) 16. üye olarak katıldı. Fazıl Özok'un federasyon başkanlığı 1980 yılına kadar devam etti. Daha sonra eski bakanlarımızdan Lütfullah Kayalar'ın da bir dönem başkanlığını yaptığı okçuluk federasyonu o günlerden günümüze kadar birçok yarışmada dünya çapında hatırı sayılır dereceler almış ve bu da Türkiye'ye çok sayıda artı getirmiştir.

1983 yılından 2006 yılına kadar 23 yıl aralıksız federasyon başkanlığını yürüten Prof. Dr. Uğur Erdener 19 Haziran 2005 tarihinde Uluslar Arası Okçuluk Federasyonu (FİTA) başkanlığına seçilerek Türkiye ve dünyada bir ilke imza atmıştır. Türkiye Okçuluk Federasyonu'nun başkanlığını halen Abdullah Topaloğlu yürütmektedir. Son yıllarda Amerika başta olmak üzere hem profesyonel okçuluk hem de av okçuluğu müthiş bir patlama yaparak dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir merak uyandırdı.

Hem profesyonel hem de av okçuluğu anlamında dünyada kendini kanıtlamış ve marka olmuş bütün firmaların Türkiye ve Ortadoğu distribütörlüğünü elinde tutan Eska Group Yönetim Kurulu Başkanı Ertan Kayalar eski bir milli sporcu olmanın getirdiği bilgi ve deneyimi ile birlikte hem ticaretini yapmakta hem de yönetimde disiplin kurulu azalığını yürütmektedir.

31 Mayıs 2006 tarihinde idari ve mali özerkliğini kazanan Okçuluk Federasyonu "Artık başta futbol olmak üzere diğer sıkıcı ve vatandaşın bire bir ilgilenmediği spor dallarından daha da fazla istek alacağımıza inanıyoruz. Sağlıklı yaşam, huzur, spor ve konsantrenin yanında daha sayamadığımız bütün şeyleri okçuluk sporunda bulabilirsiniz. Dünyaca üstünlüğü kanıtlanmış olan okla avda da vatandaşlarımızın talebini bekliyoruz" açıklamasını yaptı.

www.as-medya.net